Kan ve Kök Hücre Gönüllüleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sema Savaş, “Sosyal medyada sürekli gündem olan ‘kan aranıyor’ çağrıları çözüm değil. Bu anonsların çoğu teyit edilmeden yayılıyor. Bazen aileyi arıyoruz hastası vefat etmiş. Çözüm, bunları paylaşıp geçmek değil, yılda sadece 1,5 saat ayırarak düzenli kan bağışında bulunmak” dedi.
Kanser tedavisi gören çocuklar, acil kalp ameliyatı geçirecek hastalar; aslında hemen her gün, yüzlerce hasta veya yakını, çaresizce kan anonsları paylaşıyor. Türkiye’nin günlük kan ihtiyacı 9 bin ünite. Düzenli bağışlarla bunun sadece 7 bin ünitesi karşılanabiliyor. Geriye kalan 2 bin ünite kan, Türkiye’nin kanayan yarası olarak hasta ve ailelerini ümitsizlikle baş başa bırakıyor. Kan ve Kök Hücre Gönüllüleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sema Savaş, “Kızılay bu işi çok çok iyi yapıyor, dünya standartlarında teknolojilerle çalışıyor ama düzenli bağışçımız yetersiz. İnsanlar kan anonsunu Twitter’da vs. paylaştığında sorun çözüldü sanıyor. 52 milyon sosyal medya kullanıcısı var. Yüzde 10’u düzenli kan bağışı yapsa, bu ülkenin kan sorunu çözülür” dedi.
HERKES ‘NASILSA BİRİ GİDER’ DİYOR
Yıllardır gece gündüz telefonu susmayan ve her kan ihtiyacında canla başla bağışçı bulmaya çalışan Savaş, “Bu ülkede bir ünite kanın hikayesi çok uzun. Boynunda tabela ile çocuğuna kan arayan babaların, telefonunu sosyal medyada paylaşmak zorunda kaldığı için bazı kişilerce taciz edilen annelerin olduğu bir ülkeyiz. Çünkü düzenli bağışçı sayısı yetersiz. Sosyal medya çözüm sanılıyor. Herkes nasıl olsa biri gider diyor. Kim o biri? Ayrıca ihtiyacın halen devam edip etmediğini kontrol bile etmiyoruz. Üzerinde tarih yok, arıyorsunuz aileyi, hastam iki yıl önce vefat etti diyor. Hasta sahibi anonsu paylaşırken tarih belirtmeyi unutabilir, ama onu paylaşanlar gördüğü anda öncelikle teyit etmeli; doğruysa ardından tarihi ilave ederek paylaşmalı ve ihtiyaç sonlandığında anonsu kaldırmalı” dedi.
SADECE TERÖR, AFETTE GÜNDEM OLMAMALI
Kan bağışının sadece terör, afet gibi durumlarda gündem olmaması gerektiğinin altını çizen Sema Savaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kış gelince kan bağışları azalır, nezle grip dolayısıyla; bayram gelince tatil diye azalır. Sadece afetlerde, terör anlarında mı kan vermeye koşacağız? Zaten bu da sorunu çözmüyor ki. Çünkü o kanlar alınır alınmaz yaralıya verilemez, bir sürü testten geçmesi gerekiyor. Kan merkezleri kaotik bir hale geliyor o anlarda zaten. İnsanların oraya yığılması daha çok zorluk yaratabiliyor. Asıl köklü çözüm, kan stoklarının her durum için yeterli tutulabilmesinde. Bunun için de düzenli bağışçı sayısının artması gerekiyor.”
’KENDİ HASTAMIZA KAN VERDİĞİMİZ OLUYOR’
Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi Kemik İliği Nakil Merkezi’nden Çocuk Hematolojisi Uzmanı Prof. Dr. Barış Malbora ise, “Kan bağışı acil bir gereklilik gibi görülüyor. Tam tersine acil ihtiyaç olmadığında yapılacak düzenli bağışlar, o acil durumları kurtarıyor aslında” diye konuştu. Prof. Dr. Barış Malbora, hastaları için kan bulamadıklarında ailelerin gözünün içine baktıklarını söyleyerek, “Önce hastanenin kan bankasına başvuruyoruz, orada yoksa Kızılay’ın elindeki stoklara bakıyoruz. Orada da yoksa, hasta yakınlarının gözlerinin içine bakıyoruz Yeri geliyor kendimiz o an kan bağışında bulunuyoruz. Kan ürünleri ihtiyacı en çok kanser tedavisi gören hastalarımızda oluyor. Hatta bu hastalıklarda, kemoterapi tedavisi kadar önemli. Bazen hastamız için kendimiz kan veriyoruz. Kan bağışı, ‘acil ihtiyaç durumunda’ değil, düzenli yapılması gereken bir şey” diye konuştu. Prof. Dr. Malbora, “Türkiye için özellikle altını çizmek istiyorum, trombosit süspansiyonu çok büyük sorun. Çünkü trombositlerin ömrü, hazırlandıktan sonra sadece 5 gün. Stoklayamıyoruz. Aslında vücutta hızla yapılan bir hücre. Haftada bir dahi verebilir bir kişi. Bir de şu var, benim kan grubum A pozitif, çok verici var, ben vermesem de olur diye düşünüyor halkımız. Bu, çok yanlış çünkü aynı oranda da A pozitif hasta var” diyerek sözlerini noktaladı.
‘BENİM KANIMDA GÖNÜLLÜLÜK VAR’
Yaklaşık 15 yıldır gönüllü olarak düzenli kan bağışında bulunan Gül Koçali (42), “İlk kan verme çağrısını aldığımda işteydim. 6-8 ayda bir kanı değişmesi gereken bir hastaymış. Gidip bağış yaptım ve o hasta iyileştiği için çok mutlu hissettim. Sağlığınız elveriyorsa birilerinin sizin kanınıza ihtiyaç duyduğunu bilerek evde oturmak çok zor bir duygu olmalı. Benim kanımda gönüllülük var” dedi. 1992’den bu yana hiç aksatmadan düzenli olarak kan bağışında bulunan Muzaffer Bilici (46) ise “Çok acil bir kan ihtiyacı vardı ve benim kendi ailemden birisiydi, o vesileyle gittim verdim. O günden bu yana sürekli kan veriyorum. İhtiyaç olursa acil gidip veriyorum, yoksa kan merkezine gidip düzenli olarak bağışta bulunuyorum. Bir insanın başına gelene kadar o kanın değerini anlayamıyor” diye konuştu.